29 Eylül 2011 Perşembe




                 İŞTE GİDİYORUZ

   08.07.2010  İSTANBUL - İZMİR


  Bir seneden beri yapmayı düşlediğimiz gezimizin startını bugün 08 temmuz 2010 tarihinde saat 02.00 de gecenin ortasında vermiş bulunuyoruz. Yaklaşık 20 gün sürecek olan maceramız Yunanistan'ın batısındaki Adriyatik denizinde yer alan İONİAN ADAlarını kapsamakta  ve biz çoook heyecanlıyız.
   
  09.07.2010  İZMİR - ATİNA


 Sabah 8.30 da İzmir'e vardık. Buradan 11.30 da Atina'ya kalkacak olan uçağa yetişmek için bir benzincide verdiğimiz uyku molası dışında bayağı sıkı  bir yol almıştık. Bu gece yolculukları gençken ne kadar kolay oluyormuş vah vaah... Atina 'ya İzmir üzerinden gelme nedenimiz hem daha ekonomik olması hemde son 1 haftamızı da bizim Ege kıyılarımızda gezinme düşüncesinde olmamızdandı. Masrafları minimumda tutmak zorundayız çünkü hiçbir organizasyona dayanmayan tamamen spontane bir macera olacağından nelerle karşılaşacağımızı bilmiyoruz. Azıcık tedbirli olmak gerekli...
*Pegasus havayolları ile İzmir-Atina-İzmir 2 kişilik uçak bileti 490 TL. 
   
     45 dakika sonra ATİNA'daydık. İlk işimiz bir araba kiralamak oldu. Küçük bir fiyat araştırması sonunda Sixth firması ile anlaştık ve 18 günlüğüne en ufak boyundan (gayet isabetli bir karardı) Chevrolet-Matiz i 550 € karşılığında kiraladık.  Fakat şirin fıstıki yeşil miniğimiz ne yazıkki marş basmadı ve bence tamamen kısmet olarak ellerinde başka Matiz olmadığından aynı ücrete bize bir Peugeot 107 verdiler. Tomtom GPS imize taktık ve maceramıza başladık
National Bank
 Tomtomla olan iletişim bozukluğundan ve kocamın eşsiz içgüdüsü sayesinde azıcık birazcık dolanaraktan otele vardığımızda saat 15.30 olmuştu. Omonio meydanına çıkan yollardan biri olan Agio Kostantin caddesi üzerinde bulunan Pitagorion oteli tüm seyahat boyunca rezervasyon yaptırdığımız tek yerdi. Uykusuz, aç, yorgun, terli ve sinirli ..daha ne olsunki. Duş, kocaman jambonlu sandviçler, 2-3 saat uyku  vee işte şimdi Atina gecelerine hazırız.


    Plaka  bölgesi  Akropolis tepesinin eteklerinde yer alan Atina'nın en eski yerleşim yerlerinden biri bugünse eğlencenin, gece hayatının merkezi konumunda olup otelimize de yürüme mesafesinde idi.  Sağlı sollu turistik eşya dükkanlarının sıralandığı, insanların nehirler gibi aktığı daracık sokaklar çok tanıdık geldi. Az ötede küçük bir meydan etrafında dizilmiş lokantaların birinde folklorik kıyafetleri ile 2 kadın 1 erkek buzukiler eşliğinde çok neşeli sirtaki yapıyorlardı. Fareli köyün kavalcısı gibi çekmişlerdi bizi, 2 şarkı sonra turistik şov bitmişti ama bizde kafamıza göre bir taverna bulup yerleşmiştik bile. Burada bütün yemek yenilen yerlerin adı Taverna. Bizdeki gibi illa müzik olacak, sirtakiler yapılacak diye bir kavram yok. Hatta kasetten bile müzik yokki bu benim en çok şaşırdığım ve hayal kırıklığına uğradığım bir durum oldu. Zannediyordum ki bütün tavernalarda insanlar oynuyor ve eğleniyorlar. Yok efendim, evet gece yaşıyorlar ama sakin sakin yemeklerini yiyorlar, geç saatlere kadar oturuyorlar, sabah erkenden 7- 7.30 civarı dükkanlarını açıyorlar, öğlen 14 te kapatıyorlar, akşam 21-22 saatlerinde alemlere akıyorlar. Böyle garip bir yaşam tarzları var ve çok bayılmadım doğrusu. Feta (Beyaz peynir), karpuzi, iri iri kalamari tava, karides saganaki (Güveçte jumbo karides), Plomari 20.lik rakı, kafamı kafa bir garson, yeşil tahta sandalyeler, keyfimiz gıcır mı  gıcır...